Motosiklet üzerinde dünya turu… ‘İnsanları tanımak ve bir Türk kadını olarak kendimi onlara tanıtmak için buradayım’
11 mins read

Motosiklet üzerinde dünya turu… ‘İnsanları tanımak ve bir Türk kadını olarak kendimi onlara tanıtmak için buradayım’

Bir motosiklet, bir tutku ve sayısız anı… 2 ay önce dünya turuna başlayan Gülşah Merve Yüksel, motorla 13 yaşında tanışmış. Yüksel “Babamın desteğiyle hayatıma giren motosiklet, bugün sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda dostlukların ve unutulmaz anıların kaynağı” diyor.

Motosikletle dünya turuna çıkma fikri nasıl doğdu?

İstanbul’daki yaşam pahalılığı beni bu seyahate itti. 5 ay önce karar verdim. Yıllardır motosikletimle seyahat ediyorum; yaz tatillerinde çok düşük maliyetlerle geçiniyordum. Yükselen ev kirası, alışverişlerin maliyeti ve ardından restoranda yemek yemenin bile artık lüks sayılması… Ya İstanbul’dan taşınacaktım ya da çalışmak için başka bir ülkeye gidecektim. İkisini de istemedim. Motosikletimi alıp dünya turuna çıktım.

Motosiklet tutkunuzun kaynağı kim ya da nedir?

Motosiklet, hayatıma babam sayesinde girdi. Yaklaşık 17 senedir kullanıyorum. 13 senedir de tek seyahat ediyorum. Çünkü motosiklet sosyal bir araç. Yolda, başka motorcularla karşılaşıp bir süreliğine birlikte yol alabiliyorsunuz. Bu tanışmalardan uzun süreli arkadaşlıklar doğuyor.

Turun rotasını nasıl belirlediniz; başlangıç noktanız neresiydi?

Seyahatimi Anıtkabir’den başlattım. Çünkü bir Cumhuriyet kadını olarak tüm dünyayı tek başıma keşfe çıkabiliyorsam; bu, onun ilkeleri sayesindedir. Minnet duygumu bir nebze göstermek ve Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmek amacıyla bu seyahatin başlangıcını Anıtkabir’den yaptım. Rotamı belirlerken en önemli kriterim mevsimler ve tabii merak ettiğim ülkeler oldu. Fakat en çok takıldığım konu lojistikti. Çok araştırdım, sordum, hiçbir firma motosikletimi denizaşırı taşımak istemedi. Ta ki Horoz Lojistik ve DSV ile tanışana kadar… Onlarla oturduk, sadece hayalimi anlattım. “Tamam, biz senin yanındayız” dediler. Aylarca süren sorun bir anda çözüldü.

Yaklaşık iki ay geride kaldı; sıradaki rotadan bahseder misiniz?

Bu bir dünya turu. Planlar sürekli değişiyor. Diplomatik sorunlar, gümrük işlemleri… Her gün başka bir gelişme oluyor. Fakat tek başımayım ve zaman problemim yok, doya doya gezeceğim. 70 günde; Gürcistan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Rusya’yı tanıdım. Önümüzdeki günlerde Moğolistan’da olacağım. Kültürünü, doğasını yaşamak istiyorum. Bu dünya turunda bir yere yetişmek gibi bir acelem yok. İnsanları tanımak ve bir Türk kadını olarak kendimi onlara tanıtmak için buradayım. Kış geliyor. Hedefim Güney Kore’yi ve Japonya’yı da keşfedip, Güney Asya’da Kamboçya, Tayland, Malezya, Endonezya’yı gezip Avustralya’ya ve ardından Güney Amerika’ya geçmekti. Ancak Kore ve Japonya ile ilgili bazı sorunlar yaşıyorum. 10 gün sonra nerede olacağımı bilmiyorum.

Kadın gezgin olarak karşılaştığınız sorunlarınız oluyor mu, cinsiyetçilik yapanlar çıkıyor mu?

Benimle aynı yaşta hatta daha küçük kadınların, ülkelerinde sadece kadın oldukları için yaşadıkları zorlukları gördüğümde çok üzüldüm. 30 yaşında bir kadının tek başına seyahat ediyor olması çok dikkat çekiyor. Her zaman daha yardımsever, arkadaşça davranıyorlar. Kendi adıma tek bir dezavantaj yaşamadım.

Yolculuğunuzun unutulmaz bir anını paylaşır mısınız?

Dünya turuna çıkmadan önce korkularım çok fazlaydı. Rotamın Avrupa kadar kolay olmayacağını söyledi pek çok kişi. Orta Asya’ya karşı çekincelerim arttıkça arttı. Ancak yola çıktım ve sadece bir hafta içinde inanılmaz insanlarla tanıştım. Artık güler yüzün ve saf arkadaşlığın her kapıyı açacağını düşünüyorum. Anlatacak birçok hikâye var… Seyahatimin 10’uncu günü, Rusya-Kazakistan sınırındaydım. Sıra beklerken siyah bir araba geldi. Hiçbir şey demeden bana baktı, motosikletimi inceledi. Kazakistan’dan çıkıp Rusya sınırına giderken ben gaz açtıkça o da gaz açıyor, yavaşladıkça o da yavaşlıyordu. Sinirlendim. 5 kilometre sonra önüme geçti. Sinyal verip durdu. Artık korkmaya başlamıştım. Gaz açıp gitmeyi düşündüm fakat önümdeki yol çok bozuktu. Durdum. Arabadan indi. Telefondan bir şey gösterdi. Ekranda Rusçadan çevrilmiş bir metin vardı: “İşitme engelliyim. Eğer takip ettiğim için seni korkuttuysam özür dilerim. Önümüzdeki 300 kilometre yol çok kötü. Ve düşmenden, motosikletinin arıza yapmasından ya da bir şey yaşamandan korkuyorum. O yüzden eğer izin verirsen, seni rahatsız etmeden takip edeceğim.” Gözlerim doldu. Ne diyeceğimi bilemedim. Hiç tanımadığım 25 yaşlarındaki bu genç adama kocaman sarıldım.

Güvenlik meselesini soracaktım; bu kişi farklı biri de olabilirdi…

Dediğim gibi çekincelerim vardı. Yanıma biber gazı almıştım. Şu an nerede bilmiyorum. Anayolları tercih etmiyorum; bazen 3-4 saatte bir araba gördüğüm oluyor. Yani uzaktan bakınca tehlikeli görünebilir fakat bugüne kadar güvensiz hissettiğim tek bir an olmadı. Tam tersi, insanların yardımseverliği, güler yüzü beni hep güvende hissettirdi.

Yolun daha başındasınız ama şimdiye neler hissettiniz, ne dersler çıkardınız?

Tarihi İpek Yolu’nda, 52 derece sıcağın altında motosiklet ekipmanlarıyla seyahat etmek zor olsa da
2 bin yıl önce o yollardan kervanların atlarla, develerle geçtiğini bilmek; Hiva, Buhara ve Semerkant’ta kalmak çok etkileyiciydi. Ardından Afganistan sınırına geçtim. Tüm gezginler için çok popüler olan Wakhan Koridoru’na ve Pamir Dağları’na, yakınlarındaki Çin sınırına gittim. Bu 10 günlük özel etapta savaşların halkı nasıl etkilediğine tanık oldum. Fakirlik diz boyuydu; ancak küçücük çocukların verdiği yaşam mücadelesi ve bitmeyen gülümsemeleri hafızamın en derinlerine işledi. Marketlerde şeker, kola gibi ürünler varken su yok! Gerçekten neden yok? Kolayı gönderen firmalar su gönderemiyor mu? 10 gün boyunca düşündüm. Hâlâ düşünüyorum ama cevabım yok. Halkın samimiyeti, özellikle Özbekistan ve Tacikistan’da Türkiye’den geldiğimi öğrenenlerin “Türkiye nasıl”, “Depremde çok üzüldük” demeleri içimi burktu. Orta Asya’da hiç zorlanmadan Türkçe konuşabilmek, onları anlamak çok özel bir duyguydu. 30 senelik hayatımın en güzel üç gününü hiçliğin ortasında, Kırgızistan’daki Son Göl’de kaldığım çadırlarda geçirdim. Nedenini bilmiyorum ama binanın, yapay hiçbir şeyin olmadığı bu ıssızlıkta hayvanlarla, çocukların gülümsemesiyle, manzarayı izleyerek geçen üç gün benim için çok farklıydı.

Şimdi yolculuk ne tarafa?

Çin’e geçmek istiyorum fakat turistik vize almak mümkün değil. Afganistan bir alternatif ama bir kadın olarak oraya gitmek oldukça tehlikeli. Ve bir yandan da yaklaşan kış mevsiminin zorlu şartları var. Şu an size Sibirya’dan yazıyorum. Şimdi güzel olsa da Moğolistan seyahatim sırasında hava soğuyacak. Keşke sadece gaz açıp gitmek mümkün olsa…

Kişisel ve motosiklet bakımı için ne yapıyorsunuz?

Motosiklet kıyafetlerimi ve tüm eşyalarımı kaldığım misafirhanelerde ya da insanların evlerinde yıkıyorum. Ucuz yerleri tercih ettiğim için bu tür misafirhanelerde çamaşır makinesinden mutfağa kadar her şeyi bulabiliyorum. Benim için 1-2 günlüğüne ev oluyorlar. Motosikletimin bakımı için dünya turu öncesi eğitim almıştım ve kendim yapabiliyorum. Ancak ihtiyacım olursa da tanıştığım çok sayıda motosiklet kullanıcısı olduğu için sorun yaşayacağımı sanmam.

 

‘KENDİ KENDİME KALKMAYI ÖĞRENDİM’

“Eskiden pes eden, uğraşmayan ve ‘sağlık olsun’ diye geçiştiren biriydim. Burada öyle bir alternatifim yok. Ertelemeden, en iyi şekilde çözmem gereken sorunlar için birçok çözüm üretebiliyorum. Tek çocuk olarak el bebek gül bebek büyütüldüm. Nazlanacak kimsem olmadığından dik durmayı öğrendim. Korktuğumda kendimi telkin etmeyi, ‘Gülşah, sen bunu da yaparsın’ diyerek motivasyonumu toplamayı öğrendim. Defalarca düştüm. Bazen sert, bazen yumuşak. Yanımda kimse olmadığında, canım çok yansa da güçlü olmayı öğrendim. Ve her koşulda yeniden devam etmeyi… Savaş sonrası yokluk içinde yaşayan Afgan çocukların gülümsemelerine tanık olduğumda, ne kadar küçük sorunları dev gibi büyüttüğümüzü fark ettim. Kırgızistan’da yol olmayan yerlerde sürerken düşündüğüm tek şey, bu dünyada ne kadar küçük olduğumuzdu. Ve ömrümün sonuna kadar gezsem de bitiremeyeceğimi, dünyanın çok büyük olduğunu ve mutluluklarımızın, üzüntülerimizin, heyecanlarımızın küçücük olduğunu fark ettim.”

‘HAYAT RİSK ALMAMAK İÇİN ÇOK KISA’

“seyahat bütçemi sürekli düşünüyordum. Çalışmadan nasıl olacaktı? Yanıma bilgisayarımı aldım ve video çekmeye, paylaşmaya başladım. Artık videolarımı izleyen, beğenen harika arkadaşlarım var. Bu izlemeler bana bütçe olarak dönüyor. Bu yüzden sürüyorum, planlıyorum, montaj yapıyorum, videoları yüklüyorum ve paylaşıyorum. Artık bu, bir yaşam biçimi. Hayat, risk almamak için çok kısa. Konfor alanınızdan çıkın. Söylenen her şeyi aklınızın bir köşesine kaydedin ama planınızı kendiniz yapın. Çünkü önünüze çıkacak, fikirlerinizi baltalayacak da çok fazla insan var. Onları dinleyip vazgeçmeyin!”

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir